Amsterdamın küçük bir vilayetinde gözlerini açmıştı dünyaya Leo.Çocukluk yılları sefaletle geçmiş hayatın yükünü daha o küçük yaşlarında ister istemez sırtlanmıştı.Babası sorumsuz bir insan olduğu için ise aile içinde bitmek bilmez bir çatışma yaşamıştı her zaman için…Birtaraftan sınıf ayrımı uygulanan ülkede fazlasıyla eziklik hissederken,diğer taraftan ise sevgisiz geçen aile hayatı oldukça suskun bir insan olmaya zorlamıştı onu…
Sohbet Henüz okul çağlarında merak saldığı eloktronik işleri zaman geçtikçe daha da içine çekmişti Leo yu.Öyleki o küçük yaşlarında bir mucit oluvermişti okulunda.Çevresindeki herkes yeteğinin farkında olsada,bu özelliği onun durumunda hiçbir etki yapmadığı için ilk zamanlarda zaman kaybı gibi hissettirmişti.Öğrretmenlerinin verdiği ödevleri bir gofret parasına arkadaşları için yaparken,hayatının bir parçası olacak hırs duygusu yeni yeni içinde filizlenmeye başlamıştı.Her yeri delik deşik olmuş ayakkabılarını arkadaşlarından saklamak için çabalarken”en güçlü olacağım birgün”diyerek teselli ediyordu kendini.Lise yıllarınıda büyük bir başarıyla tamamladıktan sonra ailesinin maddi durumu okuluna devam etmesi için elverişsiz olduğundan,aynı zamanda küçük bir lokantada çalışmaya başlamıştı.Tüm bu zorlukları yaşarken içindeki hırs dahada alevleniyordu elbette.Kendisine ayırabildiği zaman çerçevesinde sürekli gelişen teknolojiyi yakından takip ediyor sürekli kendincede küçük icatlar yapmaya devam ediyordu sessiz dünyasında…Hayatının kırılma noktası ise üniversiteden mezun olduğu seneydi.Okul bitimi aynı lokantada çalışmaya devam ederken geceleri masasının başında bitmek bilmez bir hırsla çalışıyordu yine.Ve aylar sonra bu çabaları karşılığını vermiş,tüm şirketlerin hesap konularında işini kolaylaştıracak ve çok tutulacak bir program kurmayı başarmıştı.Binbir zorlukla ürününün tanıtımını yapıp patentini aldığında ise binlerle ölçtüğü hedef kitlesi milyonlara ulaşmıştı biranda.Hiç ummadığı zamanda gelen bu şöhret öylesine büyükte bir servetin sahibi yapmıştıki Leo yu.Artık o hayal ettiği konuma gelmişti işte.Ve hayal ettiği tüm ne varsa şimdi avuçlarının içindeydi.Fakat içindeki hırs ise hiç tükenmecek raddeye gelmişti farkında olmadan.Gitgide yalnızlaşıyordu zirveye tırmandıkça.Hergün servetine servet katsada bu defa içindeki insan sevgisini kaybediyordu.Kazandıkça dahada içine kapanmış,bir zamanlar insanlardan gördüğü acımasızlığını şimdi kendisi uyguluyordu.Her ne kadar zengin olsada mutsuz bir hayatı vardı ve seneler boyunca bunu hiç önemsememişti bile…
Sürekli oturduğu sahil kenarında yine birgün zenginliğine zenginlik katma hesapları yaparken,az ileride tahterevallide sallanan iki çocuğa dikkat kesilmişti biranda.Çocukların biri havaya yükseldiğinde diğerinin ayakları yere değsede yüzlerinde derin bir mutluluk gördüğünde biran düşüncelere dalmıştı .Birzamanlar en aşağılarda değilmiydi?Tıpkı tahteravallide ayakları yere değen çocuk gibi…Ama aralarındaki muazzam fark o hiçbirzaman böylesine şen kahkahalar atmamıştı bulunduğu durum içinde.İki çocuğunda üzeri başı pejmürde ve fakirlikleri her hallerinden belli oluyordu üstelik …Sonra ise diğer çocuğa gözleri takılmıştı.Oda zirveye çıkmıştı tahterevanda.Öylesine de mutluyduki.Yine biran düşündükten sonra kendisiyle kıyasladı o küçük çocuğu.Zirvede olması,zenginliği hiçbirisi o çocuğun mutluluğunu yaşatmamıştı Leo ya.Kendi kendine verdiği zararı aradaki farkı düşündüğünde öylesine iyi anlamıştıki.Hiçkimse insanın kendine verdiği zararı veremiyordu işte.Bitmez tükenmez hırsıyla muazzam bir servetin sahibi olmuşken,içinde beslediği kin,nefret ve hırsla en zirvede dahi olsa,tahterevallide oynayan çocukların mutluluğunu yaşamamış olmanın ızdırabını duymuştu geç kalmışlığın pişmanlığıyla…Yazar Suat