Yüzyıllar önce papa bütün müslümanların roma’yı terk etmeleri gerektiğine karar verir. doğal olarak müslüman toplumundan büyük bir tepki gelir.
Bunun üzerine papa, müslüman toplumundan önde gelen birisiyle karşılıklı dini bir müzakere yapmalarını önerir.
Müslümanlar kazanırsa kalacaklar, papa kazanırsa gidecekler.
Müslümanlar çaresiz kabul eder ve temsilci olarak hoca seçerler. ancak hocanın papa ile aynı dili konuşamaması nedeniyle müzakerede konuşmak yerine sadece işaret dilinin kullanılmasını teklif ederler. papa kabul eder.
Müzakere günü geldiğinde, iki taraf karşılıklı yerlerini alırlar ve karşılıklı olarak bir süre bakıştıktan sonra papa elini kaldırarak üç parmağını gösterir.
buna karşılık hoca tek parmağını kaldırır.
Papa parmaklarını sallayarak başının etrafında çevirir.
Hoca ise parmağıyla yeri işaret ederek oturduğu yeri gösterir.
Papa yanındaki çantadan bir parça ekmek ve şarap çıkartınca; hoca da bir elma çıkartır. bunun üzerine papa ayağa kalkarak: “ben pes ediyorum, müslümanlar kalabilirler”, der.
Müzakere sonrasında papa’nın etrafına toplanan kardinaller papa’ya ne olduğunu sorduklarında papa;
– Ben önce 3 parmağımı gösterip kutsal üçlüyü işaret ettim. buna karşılık o bana tek parmağını gösterip her iki dinin de tek tanrıyı tanıdığını söyledi.
Ben parmaklarımı sallayıp başımın etrafında çevirerek tanrının bizim etrafımızda olduğunu gösterdiğimde o da oturduğu yeri işaret ederek tanrının onların durduğu her yerde olduğunu işaret etti.
Ben kutsal ekmek ve şarap çıkartıp tanrının bizim günahlarımızı bağışladığını göstermek istediğim zaman da hemen bir elma çıkartıp bana ilk günahı hatırlattı. adamın her şeye bir cevabı vardı.
Ne yapabilirdim ki?
Tabi aynı sıralarda, müslüman cemaati de hocanın etrafını sarmış ona nasıl başardığını soruyorlardı.
Hoca:
– Önce bana 3 parmağını gösterip 3 gün içinde burayı terk etmemizi istedi. ben de ona bir tekimizin bile ayrılmayacağımızı söyledim.
Sonra bütün şehrin müslümanlardan temizleneceğini söyledi. ben de, hiç bir yere gitmeyip olduğumuz yerde kalacağımızı söyledim.
– sonra ne oldu?, diye kalabalık heyecanla sordu.
– valla, sonrasını ben de pek anlamadım. adam biraz hiddetlendi ve öğle yemeğini çıkarttı. bunun üzerine ben de benimkini çıkarttım. hepsi bu!…
insanların ne konuştuğu değil, ne anladığı önemlidir..?